CADILAR


Geceleri dolaşarak rastladıklarına -büyü ile- kötülük yaptığına inanılan -şeytan ve insan birleşimi- doğaüstü yaratıktır. Batı kültüründe cadı inancının tarihçesi; Avrupa’da tarihöncesi devirlerden beri cadılara inanıldığı anlaşılıyor. M.Ö. 3000 yıllarından kalma mağara resimlerinde görülen boynuzlu bir yaratığı “cadı” olarak nitelendirebiliriz. İspanyadan Rusya’ya kadar uzanan alanda bu tür resimlere rastlanmıştır.

İncil’de yer yer cadılardan söz edilmekte, ilk İsrail kralı Saul’un cadılığı yasak ettiği anlatılmaktadır. Buradaki cadı, daha çok geceleri görülen kahin tipidir. Eski Yunan’da Homeros cadılardan söz etmiştir. O çağda bilinen en ünlü cadı Medea’dır. Romalı şair Horatius, Satirae adlı eserinde mezarlıkta buluşan iki cadının yaptıklarını uzun uzun anlatır. Bazı İtalyan hancı kadınların yolculara peynir yedirerek onları hayvan kılığına soktuklarını duyan aziz Augustinus (M.S. 354 - 430), insanların hayvan biçimine sokulamayacağını anlatmış; bunu bir hayal, bir kabus olarak değerlendirmiştir. Bu devirde cadı olaylarına hemen hemen hiç rastlanmadığı kilise tutanaklarından anlaşılmaktadır.

Fakat daha sonraki yüzyıllarda cadı olayları birden bire artmıştır. Bunda, şeytanın tanrı kadar güçlü olduğunu savunan “düalist” görüşün de yaygınlaşması etkin rol almış olabilir. Böylece, XIV.yy.da cadılar yakılmadıkça içlerinden şeytanın çıkarılması mümkün olmayan günahkarlar sayılmış ve bunlar engizisyon mahkemelerinde yargılanmıştır. Bu devirlerde, cadıların Cuma geceleri mezarlıklarda keçi kılığına giren şeytan(lar)la buluştuklarına, zehirli otlar, hayvan ve insan cesetlerinin bazı parçaları ve idam mahkumlarının elbiseleriyle büyü yaptıklarına, -tanrı adar güçlü saydıkları- şeytana taptıklarına, yeni doğan çocukları çalıp cesetlerini yediklerine, komşuların ürünlerini kuruttuklarına ve istedikleri kişinin balmumundan tasvirini yaparak o kişiyi öldürdüklerine inanılırdı.

Cadıların gece buluştuklarına, -tabiatüstü güçler kullanarak- bir yerden bir yere çok çabuk gittiklerine, zehirli içecekler hazırladıklarına ve suçunu kabul eden cadının artık büyü yapamayacağına veya bir süre sonra öleceğine inanılır. (Bazı cadı olaylarına göre; bir cadı şayet bir insana yardım ederse o cadı, öteki cadılar tarafından öldürülür.) Büyü yapılacak insana ait bir şey (tırnak, saç, elbise parçası gibi) büyü aracı olarak kullanılır. Büyülü sıvıların etkili olabilmesi için içine bebek beyni, aybaşı kanı veya ikiz tırnağı karıştırılır.

Eski Türklerde cadı, hortlamış bir insandı ve hortlaması için ölünün gömülmeden önce ışıksız bir odada bırakılması ve -gömülmeden önce- ölünün üstünden kedi atlaması gibi sebepler vardı. Hıristiyan halk inanışına göre cadı bir ölü değil, bir insandır ve büyücü bir kocakarıdır. Papa Innocentus VIII, Almanya’da cadılığın alıp yürüdüğünü, gerek kadınların ve gerekse erkeklerin incubu ve succubo (kadın ve erkek kötü ruhlar)’la cinsel ilişki kurarak cadılık gücünü kazandıklarını ileri sürdü. Pek çok yerde, cadı olabilmek için baba veya büyükbabayı, bazen de kız veya erkek kardeşi öldürmek gerektiğine inanılır.

Anadolu halk inanışında doğumu güçleştiren, loğusanın (yeni doğum yapmış-kadın-) sütünü kaçıran, çocuğun ve annenin sağlığını bozan, geceleri atların sırtına binerek yelelerini karmakarışık edip onları yoran ‘alkarısı’ (albastı) da bir tür cadı olarak düşünülebilir. Yazısız kültürlerde, cadılık genellikle doğal bir olgu ve toplumsal yaşamın bir parçası sayılırlar. Bazı topluluklarda, insanlar cadı olduklarını açıkça ilan eder ve tehditlerde bulunurlar. Ama çoğunlukla cadılık tekniklerini bildiklerini gizli tutarlar ve bu konuyu açıkça konuşmaktan kaçınırlar.

O devirde açık arazide ateş yakıp kazan kaynatan, garip kıyafetli üç-beş ihtiyar kadını görenler -korkusundan- kaçacak yer arardı. Cadıların yaşadıkları evlere yaklaşılmaz ve onlar etrafta gezindikleri zaman bir felaket olacağına inanılırdı. Kimi zaman iri bir kedi veya keçi şekline bürünüp gezindikleri söylenirdi.
Protestanlığın kurucusu Luther 1522’de büyücü kadınlar hakkında şöyle diyordu: “Cadılar, şeytanların metresleridir. Hayvanları sütten keserler, fırtınalara sebep olurlar, keçilere -veya atlara- binip etrafta dolaşırlar. İnsanı sakat bırakır, beşiğinden bebekleri kaçırırlar. Canları isterse önüne geleni inek veya öküze çevirirler. Efsunlarıyla masum halkı ahlaksızlığa sürüklerler.”

Reginal Scott da 1584 yılında cadılar hakkında şunları söylemiştir: “Buruşuk suratlı, sarsak yürüyüşlü bu yaratık hayvanlarınızı çarpmaya gelmiştir. İhtiyar cadının gözünü dikip baktığı, anlaşılmaz kelimeleri fısıldadığı herkes, önünden kaçmalıdır.”
Google Plus ile Paylaş

Hakkımda gizemekib

Kısa hakkımda yazınızı, panelde bu satırı aratarak buraya yazabilirsiniz.
    Blogger Yorumları

0 yorum:

Yorum Gönder