İstanbul’daki Roma dönemi eserlerinin başında gelen Çemberlitaş’ın altındaki bir odada, Hazreti İsa’ya ait eşyaların gömülü olduğu iddia ediliyor. İddiaya göre; Çemberlitaş’ın altında olduğu ileri sürülen odada, imparator Konstantin döneminde Kudüs’ten getirilen ”Hazreti İsa’nın mezarına ait kutsal toprak, orijinal haç parçaları, çiviler, kaymak taşından yapılan kase, ekmek kırıntıları ve Hazreti Musa’ya ait taş ile Hazreti Lut’a ait olduğuna inanılan asa, Hazreti Nuh’un baltası ve Hazreti Süleyman’a ait olduğuna inanılan 7 kollu şamdan” bulunuyor.
Çemberlitaş’ın restorasyon projesinin 1. kademesini yürüten Akpınar Mimarlık’ın Yönetim Kurulu Başkanı Abdülkadir Akpınar, yaptığı açıklamada, Çemberlitaş’ın altında 11×11 metre ebadında ve 2,5 metre yüksekliğinde muhteşem bir blok ve porfir bir kaide bulunduğunu belirterek, ”Kutsal emanetler onun içinde küçük bir alan içerisinde oyulmuş yerde” dedi.
Akpınar, beraberindeki ekiple Çemberlitaş üzerinde 2001 yılından başlayarak 1,5 yıl süren bir çalışma gerçekleştirdiklerini, yapı üzerinde tipoloji ile tarihsel çalışmaların da yapıldığını, anıtın yapıldığı tarihteki sosyolojik değerlerin araştırıldığını bildirdi.
Restorasyon projesi hazırlanırken dünyanın her tarafındaki onlarca yayını gözden geçirdiklerini, Bizans tarihiyle ilgili ulaşabildikleri tüm kaynakları incelediklerini ifade eden Akpınar, ”Çemberlitaş, geçmişteki Zeus ve onlarca tanrıya tapınan Pagan Roma’nın yıkılması ve tek tanrılı, kitabi inanca sahip yeni Roma’nın kurulmasının ilk kutsal simgesidir diyebiliriz” dedi.
ODANIN YERİ
Akpınar, Bizans İmparatoru Konstantin tarafından taşın, Tanrı’nın birliğini simgelemek üzere dikildiği yolunda bilgiler olduğunu belirterek, şunları anlattı:
”Tarihçilere göre, Konstantin M.S. 324 yılında annesi Helen’i Kudüs’e gönderir ve Kudüs’te Hz. İsa’nın olduğuna inanılan mezarı açtırır. Mezardaki kutsal toprak, orijinal haç parçaları, kutsal çiviler, kaymak taşından yapılan kutsal kase, kutsal ekmek kırıntıları ile Hz. Musa’ya ait kutsal taş, Hz. Lut’a ait olduğuna inanılan asa, Hz. Nuh’un baltası ve Hz. Süleyman’a ait olduğuna inanılan som altından 7 kollu şamdan gibi kutsal emanetler İstanbul’a getirilir. Bu olayı çok açık ve belli bir şekilde tarihi belgelerde görmekteyiz. M.S. 325 yılında da imparator Konstantin Roma’yı alır ve Roma’daki Pagan Roma imparatorluğuna son verir. Roma’daki Apollon tapınağını yıktırır ve oradan getirdiği taşları Çemberlitaş’ın yapımında kullanır. Yaklaşık 11×11 metre ebadında ve 2,5 metre yüksekliğinde 4 parçadan oluşan bir ana kaide oluşturulur. Bu ana kaidenin içerisinde 1×2 metre ebadında küçük bir hücre oluşturulur. Kutsal emanetlerin bu hücre içerisine bizzat İmparator Konstantin’in annesi Helen tarafından yerleştirildiği M.S. 340-400′lü yıllarda yazılan belgelerde de ifade edilmektedir.”
”Kutsal emanetlerin orada bulunduğu konusunda benim hiçbir şüphem yok” diyen Akpınar, kutsal emanetlerin 11×11 metre ebadında ve 2,5 m. yüksekliğinde porfir bir blok kaidenin içerisine oyulan küçük bir alan içinde olduğunu, bu kaidenin üzerinde 8×8 metre ebadında ve yine yaklaşık 2,5 metre yüksekliğinde bir kaide daha olduğunu, bunların üzerinde de 6 metre yüksekliğinde 4×4 metre ebadında sütunun kaidesinin yer aldığını bildirdi.
ÇEMBERLİTAŞ’IN ÖZELLİĞİ
Abdülkadir Akpınar, kaidenin üzerinde her biri yaklaşık 3 ton ağırlığında ve 3 metre çapında, bileziklerle birbirine oturtulmuş, 9 adet sütun olduğunu vurgulayarak, ”Kurşunla birbirine bağlanmış tam terazisinde bir yapı. Her biri 100 ton ağırlığında birbirleri üzerine en ufak bir kırılma olmadan yerleştirilmiş. Piramitlerdeki sır gibi muhteşem bir işçilik” diye konuştu.
Apollon tapınağından getirilen taşların hikayesinin de orijinal olduğunu ifade eden Akpınar, ”Kızıl porfir olan bu taşlar, o zaman işlenmesi çok zor olduğu için ‘kutsal taş’ olarak kabul ediliyor. Granitin başka bir türü. Zeus’a inanan o zamanın kadınları, porfirden oluşan küçücük odalarda doğum yaparlarsa, tanrılar tarafından kutsandıklarına inanırlardı” dedi.
Abdülkadir Akpınar, İstanbul’un fethinden sonra Çemberlitaş’ın ilk kez Yavuz Sultan Selim döneminde yenilendiğini, yapının spiral şekilde demirlerle çepeçevre kuşatıldığını, 1706 yılında ilk tahkimin yapıldığını anlatarak, yapının yeni kaidesindeki taşın yaklaşık 20 cm. içerisinde 7×7 cm kalınlığında dökme demir bileziklerle her 1,5 metrede bir kuşaklar atılarak güçlendirildiğini bildirdi.
ODAYA ULAŞMA GİRİŞİMLERİ
İstanbul’un 1918 yılında işgali sırasında da Vatikan’dan bir grup rahibin geldiğini ve kutsal emanetlere ulaşmak için Çemberlitaş’ın hemen yakınındaki Vezirhan’da bir oda kiralayarak tünel kazdıklarını kaydeden Akpınar, ”Yer altındaki ana kaideye kadar ulaşırlar. Tünelden çıkan toprağın şüphe uyandırması üzerine yakalanırlar ve sınır dışı edilirler. 1929 yılında Mustafa Kemal Atatürk, ne olduğunun tespiti için Avrupa ülkelerinden arkeologlar getirtir” dedi.
Çıkarılan bu ilk zemin rölövesinde taşın altında muhteşem bir ana kaide, onun üzerinde ikinci ve üçüncü birer kaide olduğunun görüldüğünü dile getiren Akpınar, ”Kıyamet kopmadıkça, savaş hali olmadıkça veya böyle bir yıkım olmadıkça, o emanetlere ulaşmak asla söz konusu olamaz” görüşünü savundu.
RESTORASYON ÇALIŞMALARI
Çemberlitaş’ta hiçbir tarihi esere ilişkin yapılmadığı kadar bir çalışma gerçekleştirildiğini dile getiren Akpınar, 3 metre çapındaki taşın bütün gövdesinin özel asetatlarla çevrilerek taşın bütün yüzeyindeki çatlakların, bozulmaların ve kırılmaların bire bir ölçekli bir çalışmayla çıkarıldığını, daha sonra üzerinde fiziki ve kimyevi anlamda diğer çalışmaların yapıldığını bildirdi.
Abdülkadir Akpınar, Çemberlitaş’ın çevresinde jeo-radarla çalışmalar yapıldığını ve söz konusu 1×2 metre ebadındaki hücrenin tespit edildiğini, deprem emniyeti için zemin tabakalarında incelemeler gerçekleştirildiğini, ayrıca tarihsel çalışmalarla Çemberlitaş’ın değerini ortaya koyan çalışmalar yapıldığını kaydetti.
0 yorum:
Yorum Gönder