Tarihi Bir Yalan: Kabataş Devri
Arkeolojik bulgular evrimcilerin “ilkel insan” iddiasını çürütmektedir ve günümüze kadar elde edilmiş tüm arkeolojik bulgular göstermiştir ki; insan, var olduğu günden bu yana insandır...
700.000 yıl öncesine ait bir gemi…
400.000 yıllık mızraklar…
35.000 yıllık etkileyici resimler…
8.000 yıl önce profesyonelce yapılan diş tedavisi…
Arkeolojik bulgular evrimcilerin “ilkel insan” iddiasını çürütmektedir ve günümüze kadar elde edilmiş tüm arkeolojik bulgular göstermiştir ki; insan, var olduğu günden bu yana insandır ve yüksek bir kültüre sahiptir. Dolayısıyla evrimcilerin iddia ettiği gibi "tarihin evrimi" de hiçbir zaman gerçekleşmemiştir.
Bundan 700 bin yıl önce insanların, çok iyi inşa edilmiş gemilerle okyanus yolculukları yaptıklarını biliyor muydunuz?
Ya da bize "ilkel mağara adamları" olarak tanıtılan insanların, gerçekte günümüz ressamlarını aratmayacak bir yeteneğe ve estetik anlayışına sahip olduklarını hiç duydunuz mu?
80 bin yıl önce yaşamış olan ve bize evrimciler tarafından "maymun adam" gibi gösterilmeye çalışılan Neandertal ırkının, müzik aletleri yaptığını, giyim-kuşam zevkine sahip olduğunu, kızgın kumlarda biçimli sandaletlerle gezdiğini biliyor muydunuz?
Büyük olasılıkla bunların hemen hiçbirini daha önce duymamış olabilir, hatta evrimcilerin iddia ettiği gibi bu insanların yarı maymun yarı insan, konuşma yeteneğinden yoksun, dik duramayan, sadece garip hırıltılar çıkaran, vahşi mağara adamları olduğu yanılgısına kapılmış olabilirsiniz. Çünkü bu büyük yalan, yaklaşık 150 yıldır dünyanın dört bir yanında insanlara telkin edilmektedir.
Bu telkinin amacı ise, materyalist felsefeyi ayakta tutabilmektir.
Materyalistlerin “Tarihin Evrimi” Yalanı
Evrimci bilim adamları, bir safsata olan, tek hücreden çok hücreye ve ardından maymundan insana doğru uzayan sözde evrim sürecini açıklayabilmek için, kendilerince tarihin gelişimini de senaryolaştırmışlardır. Bunun için sözde, ‘ilkel insan’ın yaşam şeklini açıklayan "mağara devri", "taş devri" gibi hayali dönemler uydurmuşlardır. Bu iddialarını kendilerince kanıtlayabilmek için de çeşitli yöntemler kullanmaya çalışmışlardır. Örneğin arkeolojik kazılarda bir taşı, bir ok parçasını veya bir çömleği bu doğrultuda yorumlamışlardır.
Oysa karanlık bir mağarada postlara bürünerek oturan, konuşma yeteneği olmayan yarı insan yarı maymun canlılar, yalnızca birer hayal ürünüdür. İlkel insan hiçbir zaman var olmamış, taş devri hiçbir zaman yaşanmamıştır.
Mağaralardaki Gelişmiş Sanat
Eserler Bilim Adamlarını Şaşırtıyor…
Fransa, İspanya, İtalya, Çin, Hindistan ve Afrika'nın çeşitli yerlerinde, kısaca dünyanın farklı bölgelerinde bulunan pek çok mağara resmi, geçmiş insanın kültürel yapısı hakkında çok önemli bilgiler sunmaktadır. Özellikle resimlerde kullanılan üslup ve boyama teknikleri, araştırmacıları şaşkınlığa düşürecek kalite ve üstünlüktedir.
Taraflı Yorumlanan Resimler…
Darwinist bilim adamları mağaralarda bulunan resimleri ön yargıyla değerlendirmekte, duydukları şaşkınlığa rağmen, söz konusu eserleri evrim hikayelerini süsleyebilmek için taraflı bir şekilde yorumlamaktadırlar. Günümüz insanının yapısına henüz ulaşmış varlıkların, son derece ilkel koşullar içinde yaşadıkları mağaralarda, korktukları ya da avladıkları hayvanların şekillerini resmettiklerini söylemektedirler. Oysa bu eserlerde kullanılan teknikler söz konusu resmi yapan sanatçıların çok derin bir kavrayışa, kavradıklarını etkileyici bir şekilde resmedebilme yeteneğine sahip olduklarını göstermektedir.
“Resimleri Yapanlar İlkel Koşullarda Yaşıyordu” Demek Ön Yargıdır…
Resimlerde kullanılan boyama teknikleri, geçmiş dönemlerde bu resimleri yapan insanların hiç de tahmin edildiği gibi ilkel bir koşulda yaşamıyor olabileceklerinin bir diğer göstergesidir. Üstelik, mağara duvarlarına yapılmış bu resimler dönemin insanlarının mağaralarda yaşadığını gösteren bir delil değildir. Bu eserleri meydana getiren sanatçılar, pekala, yakın civarda bir evde yaşıyor ama eserlerini söz konusu mağara duvarlarına yapmayı tercih ediyor da olabilirler. Neyi resmedeceğini hangi duygu ve düşünceyle seçtiği ise sadece sanatçının bileceği bir konudur.
Basında Çıkan Yorumlar…
Mağaralarda bulunan resimler üzerine pek çok yorum yapılabilir, ama yapılabilecek en gerçek dışı yorum bunların ilkellikten henüz kurtulmuş varlıklar tarafından yapıldıklarıdır. Nitekim, BBC'nin internette yayınlanan bilim sayfasında yer alan 22 Şubat 2000 tarihli haberde mağara resimleriyle ilgili olarak şu satırlara yer verilmektedir:
“Bunların ilkel adamlar tarafından yapıldığı düşünülüyordu... Ancak iki bilim adamının yaptığı çalışmalara göre, antik ressamlarla ilgili bu kanaat tamamen yanlış. Onlar bu resimlerin kompleks ve modern toplumun kanıtları olduğunu düşünüyorlar.” (BBC News, 22 Şubat 2000)
“Evrimsel Süreç” Değil, “Kültürel Gelişim ve Değişim”…
Arkeolojik bulguların gösterdiği gerçek, insanın var olduğu günden itibaren kültürel anlayışa sahip olduğudur. Bu anlayışta zaman zaman ilerlemeler, zaman zaman gerilemeler, keskin değişimler yaşanmış olması mümkündür. Ancak bu, evrimsel bir süreç yaşandığı değil, kültürel bir gelişim ve değişim yaşandığı anlamına gelmektedir. Evrimcilerin, "ani değişiklik" olarak nitelendirdikleri sanatsal eserlerin ortaya çıkışı da, biyolojik (özellikle zihinsel yetenek) olarak insanın gelişimini gösteren bir durum değildir. O dönemde yaşayan insanlar birtakım toplumsal değişimler yaşamış olabilirler, sanat ve üretim anlayışları değişmiş olabilir, ama bu bilgiler, insanın ilkellikten modernliğe geçiş yaptığını gösteren veriler değillerdir.
Geçmişten Günümüze Medeniyetin İzleri
Sanat tarihinin ilk örnekleri olarak kabul edilen mağara resimleri, oymaları ve kaya kabartmaları evrimcilerin gerçek dışı iddialarının aksine dönemin insanının çok üstün bir sanat anlayışına sahip olduğunu göstermektedir. Mağaralarda araştırmalar yapan bilim adamları, bu resimleri sanat tarihinin en önemli ve değerli çalışmalarından biri olarak değerlendirmektedirler. Resimlerdeki gölgelemeler, perspektifin kullanımı ve zarif çizgiler, kabartmalarda ustaca yansıtılan derinlik hissi, oymalarda güneş ışığının çarpmasıyla meydana gelen estetik oynamalar, evrimcilerin açıklayamayacakları bir gelişmedir. Çünkü bunlar Darwinist iddiaya göre çok daha ileride ortaya çıkması gereken özelliklerdir.
İşte binlerce yıl öncesinden günümüze ulaşan ve Darwinistlerin bir açıklama getiremedikleri bu medeniyet izlerinden bazıları şunlardır:
Mağara Resimlerindeki Üstün Boya Teknikleri
Fransız Pireneleri'ndeki Niaux Mağarası, eski dönemde yaşayan insanların yaptıkları birbirinden etkileyici resimlerle doludur. Resimler üzerinde yapılan karbon testleri bu eserlerin yaklaşık 14 bin yıl önce yapıldıklarını göstermektedir. Niaux Mağarası'ndaki resimler 1906 yılında gün ışığına çıkarılmışlardır ve o günden bu yana da detaylı olarak incelenmektedirler. Mağaranın en süslü bölümü, Siyah Salon olarak adlandırılan karanlık bir kesimdeki yüksek bir oyuktan oluşan köşedir. Bizon, at, geyik ve dağ keçisi resimlerinin olduğu bu bölümle ilgili olarak, Modern İnsanın Kökeni kitabında Roger Lewin şu yorumu yapmaktadır:
“... kompozisyonlar, yapılışlarında yaratıcılık ve bilincin etkili olduğu izlenimini vermektedir.” (a.g.e. , sf. 193)
Bu resimlerle ilgili bilim adamlarının ilgisini çeken en önemli unsurlardan biri de kullanılan boyama tekniğidir. Yapılan araştırmalar, bu resimlerde doğal ve yerel kaynakların biraraya getirilerek özel karışımlar elde edildiğini ve son derece ileri bir teknik kullanıldığını göstermektedir. Şüphesiz bu, ilkellikten henüz çıkmış varlıkların yapamayacağı bir düşünme, planlama ve üretme yeteneğinin göstergesidir. Roger Lewin, bu boyama tekniğini şöyle anlatmaktadır:
“Boya yapımında kullanılan maddeler (pigmentler) ve mineral dolgu maddeleri, Üst Paleolitik insanlarca özenle seçilerek, özel bir karışım oluşturmak üzere 5-10 mikrona dek inceltiliyordu. Siyah boya, tahmin edileceği gibi, odun kömürü ve manganez dioksitti. Ancak ilgi, daha çok, dolgu maddeleri üzerine yoğunlaşmıştı. Dolgu maddeleri, renklere canlılık verdiği gibi, adından da anlaşılacağı üzere, boyayı kalınlaştırmaya da yarar. Dört değişik türü olduğu anlaşılan bu maddeleri, araştırmacılar birden dörde kadar sıralamışlardır: Talk, barit, potasyum feldispat ve biyotit (mika) ağırlıklı feldispat potasyum. Clottes ve arkadaşları bu dolgu maddelerini kendileri de denemişler ve çok etkili olduğunu görmüşlerdir.” (a.g.e)
Mağara resimlerinde kullanılan boyalar, kimya eğitimi almış bir üniversite öğrencisinin dahi elde etmesinin oldukça zor olduğu bir karışımla yapılmıştır. Çok kompleks formüllü bu boya karışımlarını kimya mühendisleri ancak laboratuvarlarda elde edebilirler. Talk, barit, potasyum feldispat ve biyotit gibi maddelerin kullanımıyla elde edilen boyaların detaylı bir kimya bilgisi gerektirdiği açıktır. Bu bilgiye sahip insanları ise sözde “yeni gelişmiş” olarak nitelemek mümkün değildir.
Resimlerini renklendirmek için, dolgu maddesi kullanan, bu dolgu maddelerini hazırlamak için talk, barit, potasyum feldispat ve biyotit gibi kimyasalları başarıyla biraraya getiren kimselerin sözde maymunsuluktan yeni çıkmış, henüz medenileşmemiş varlıklar olduklarını iddia etmek akla ve mantığa aykırıdır.
Lascaux Mağarasındaki 16.500 Yıllık Astronomi Haritası
Münih Üniversitesi'nden araştırmacı Dr. Micheal Rappenglueck, Lascaux Mağaralarında yaptığı incelemeler neticesinde, bu mağaraların duvarlarında yer alan resimlerin astronomik anlamlar taşıyor olabileceğini ortaya çıkarmıştır. Mağara duvarlarında yer alan figürler, fotogrametri yöntemi kullanılarak bilgisayar ortamında yeniden yapılandırılmış ve ortaya çıkan geometrik çizim, dairelerin, açıların ve düz çizgilerin birer anlam taşıyor olabileceğini göstermiştir. Bilgisayar ortamında yapılan hesaplamalara, ekliptik eğrilik, ekinoksun eksen sapması, yıldızların düzenli hareketleri, Ay'ın ve Güneş'in çap ve yarı çap ölçümleri, evrendeki kırılmalar ve bastırılmalarla ilgili tüm değerler eklenmiştir. Yapılan bu incelemeler sonucunda çizimlerin bazı yıldız takımlarını ve Ayı'n belirli hareketlerini işaret ettiği görülmüştür. BBC kanalı bilim ve teknik bölümü konuyla ilgili şu bilgilere yer vermiştir:
“Orta Fransa'da bulunan Lascaux Mağaralarındaki ünlü duvar resimlerinde tarih öncesine ait (gece) gökyüzü haritası keşfedildi. 16.500 yıllık tarihe sahip olduğu tahmin edilen harita, günümüzde Yaz Üçgeni (summer triangle) olarak bilinen üç parlak yıldızı gösteriyor. Lascaux çizimleri arasında ayrıca, Pleidas yıldız kümesinin de haritası bulundu... 1940'larda keşfedilen duvarlar atalarımızın sanatsal kabiliyetini gösteriyordu. Ancak bugün artık söz konusu çizimlerin, onların bilimsel bilgi seviyesini de gösterdiği anlaşılmıştır.” (BBC News, 9 Ağustos 2000)
Geçmişin İzleri Evrimi Yalanlıyor
Yazımız boyunca ele aldığımız tüm örnekler de göstermektedir ki; bugün elimizde toplumların evrimleştiğine ya da geçmiş toplulukların ilkel olduğuna dair hiçbir kanıt bulunmamaktadır. Öne sürülenler sadece varsayımlardan ibarettir ve evrimi savunan tarihçilerin ya da arkeologların taraflı yorumlarına dayanmaktadır. Bu akıl dışı iddiaları savunanlar, kendilerine şu soruları sormalıdırlar:
Böylesine ilkel koşullarda yaşadıkları iddia edilen insanlar nasıl olup da, ellerinde hiçbir teknoloji olmadan, birtakım taş aletlerle dişlerde muntazam delikler açıp dolgu yapabilirler? Eğer mağaralardaki resimleri yapanlar sözde ağaçlardan henüz inmiş, zihinsel gelişimlerini henüz tamamlamaya başlamış varlıklarsa, resimlerdeki üstün estetik anlayışına, gelişmiş sanat tekniğine ve bilimsel bilgiye nasıl sahip olabilirler? Kuşkusuz binlerce yıl önce de yaşasalar o dönemin insanları, ne ağaçlardan henüz inmiş ne de zihinsel gelişimlerini henüz tamamlamaya başlamış insanlardır.
Özetleyecek olursak;
Geçmiş medeniyetlere dair buluntular, evrim teorisinin "ilkelden medeniyete doğru ilerleme" iddialarını geçersiz kılmaktadır. Tarihin akışını incelediğimizde karşımıza çıkan gerçek, insanın her zaman günümüz insanıyla aynı zekaya ve yaratıcılığa sahip olduğudur. Yüz binlerce yıl önce yaşamış insanların ürettikleri eserler ve geride bıraktıkları izler, evrimci iddialardan bambaşka manalar taşır. Geçmiş medeniyetlerin izleri incelendiğinde görülmektedir ki, geçmişte yaşamış insanlar da, zekalarıyla ve yetenekleriyle yaşadıkları her çağda yeni keşifler yapmışlar, ihtiyaçlarını karşılamışlar ve kendi uygarlıklarını inşa etmişlerdir. İnsan her zaman insan olarak kalmış ve bilgisini, tecrübesini gelecek nesillere aktarmıştır. Geçmiş devirlere ait bulgulara ancak bu şekilde ön yargısız bakıldığında, "insanlık tarihi"nin doğru ve net olarak anlaşılması mümkün olacak, Yüce Rabbimiz'in yaratma ilmi ve sanatı takdir edilebilecektir.
5000 Yıl Sonra Medeniyetimiz Hakkında Neler Düşünülebilir?
Günümüz sanat anlayışının pek çok eseri de, binlerce yıl sonra aynı mantıkla değerlendirilseydi, 21. yüzyıl toplumunun ilkel bir kabile mi yoksa gelişmiş bir medeniyet mi olduğu sorusu birçok tartışmaya neden olabilirdi. Bundan 5000 sene sonra günümüz ressamlarının tabloları hiç zarar görmeden bulunsa ve günümüzle ilgili hiçbir tarihi belge kalmamış olsa o dönemin insanları çağımız hakkında ne düşünürlerdi? Van Gogh'un ya da Pablo Picasso'nun eserlerini bulan geleceğin insanları, evrimci mantığa göre hareket ediyor olsalar, günümüz toplumu için nasıl yorumlar yaparlardı? Manzara resmi çizen Claude Monet'den dolayı "Daha sanayi gelişememiş, insanlar tarım hayatı yaşıyorlardı" veya Kandinsky'nin soyut resimlerinden dolayı, "Henüz okuma yazma bilmeyen gelişmemiş insanlar çeşitli karalamalarla anlaşabiliyorlardı" yorumunu yapmak günümüz hakkında onları doğru sonuçlara ulaştırabilir miydi?
0 yorum:
Yorum Gönder