Hayatımızdaki Enerjiler


Yaşam enerjisi
“Kozmik bilimce” vücudumuzda var olduğu kabul edilen enerji merkezleri, “yaşam enerjisi”nin çeşitli şekillerini alırlar, dönüştürürler ve dağıtırlar.
Enerji merkezleri yani “enerji merkezleri”, yaşam enerjisini “nadiler -kanallar-” yoluyla insanın enerji bölgelerinden, çevresinden, evrenden ve tam enerji yapılarından alırlar; maddî bedenin yaşaması için gerekli olan frekanslara dönüştürürler. Bununla birlikte çevrelerine de ayrıca enerji verirler.
Bu enerji sistemiyle; insanlar, yerküre, evren ve bunların hepsi “kozmik enerji” vasıtasıyla karşılıklı bir ilişki içindedirler.
Bugün dünyamızı koruyan ozon tabakasının delinmesi havanın, suların, ormanların kirletilip aşırı derecede kimyasal terkiplerle katledilmesi sonucunda, karşımıza bugünkü birçok doğal felaketin çıkması normal görülmelidir.
Enerji titreşimleri kendilerini değişik frekanslarda gösterirler.
Enerji, çok yoğundan çok safa doğru değişen seviyelerde veya hızlarda titreşir.
“Düşünce”; kendini çok hızlı değiştirerek çok yüksek oranda titreşen saf bir “enerji” biçimidir.
“Sevgi” bitmez tükenmez bir enerji kaynağıdır.
Madde ve enerji birbirlerinin yerine geçebilirler.
Hiçbir zaman, madde ve enerji olmadan maddenin tek bir molekülü, enerjinin tek bir atomu var olamaz. Her ikisi birbirinin yerine geçer.
Kozmik Korunma
İlahi kitaplarda belirtildiği veçhile diğer yaratılanlarca yapılan nazarlardan yani bakış ve planlı tesirlerden korunmak için elimizle etrafımızı çevirip şekillerle, kelimelerle, manalarla, kokularla, taşlarla, renklerle korunmaya almamızın, resullerin de bir metodu olduğu biliyoruz.
Asrımızın teknolojisinin kirliliği ve karşısındaki korunmayı “beyin gücü”müzle ve “düşünce”lerimizle de başarabiliriz.
Piramit ve kristallerle ve bunların enerji boyutlarını harekete geçirerek de korunabiliriz.
Bedendeki izafi noktalarla hayatımıza yön verebilir, ömrümüze ömür katabiliriz.
Teknik olarak da hazırlanabilen birtakım kozmik bio prepatlarla, ibadetle, zikirle, sporla, yoğunlaşmayla, planlı duruş ve hareketlerle birtakım maddî ve manevî olumsuzluklardan bedenimizi koruyup enerji alanımızı yani enerji kalkanımızı güçlendirebilir, muhafaza altına alabiliriz.
Bitkilerden hazırlanan suları yağları kök, dal, yaprak ve tohumlarından uzmanlarca hazırlanan bitkisel drop ve doğal vitaminlerle de enerji kalkanımızı güçlendirip korunabiliriz.
Yaşam Enerjisi kitabında bahsedilen “Elmar” hareketi bedenin gücünün arttırılmasında ve enerji merkezlerinin açılmasında en basit, fakat yapılan ölçümler sonunda kesin çözüm üreten bir yöntemdir.
Bilim adamlarınca reşit olmayan -sabi- çocukların idrarları müspet olup yoğun menfi boyuttaki “çözümsüz hastalıkların” tedavisinde kullanıldığı görülmüştür…
Kozmik Bioenerji
Kozmostan gelen ve orada daima mevcut olan bioenerji yeryüzünde bulunan insan organizmasının hücrelerine, bitki tohumlarına, yani çevremizde bulunan bütün canlılara “moleküler” seviyede etki eder.
Bugünkü ilmin kabul ettiği gibi, kozmik bioenerji; hücrelerin ilk önce dış membranı seviyesinde iyonların geçirgenlik yeteneğine etki ederek, membran düzeyinde iç ve dış iyonların farklılığını oluşturarak elektrik potansiyel farkını ortaya çıkarıp hücrenin elektrik geçirgenliğinin değişmesine sebep olur. Böylece aynı zamanda hücre içinde bulunan organoidler ve onlarda bulunan polimerlerin poliyarlığı değişmekle bu polimerlerin kuruluşunda konformasyon yani değişiklik ortaya çıkar.
Hücre seviyesinde bu şualar, radyo dalgaları ve biyolojik aktif hücrelerde fizyolojik aktif maddelerin ortaya çıkmasına etki eder, böylelikle fizyolojik aktif maddeler esasen birleştirici olan hücrelerde sentez olunur. Böylelikle aktif maddeler kateholominler, prostoglendinler, kininler ve diğerlerinde ilk önce kan devrini ve maddelerin mübadelesini hızlandırır. İşte bu reaksiyonlar pozitif yüklü dalgaların etkisi ile hızlanır. Böylelikle hücrelerde olan enerji jenerasyonuna yardım ederek hücre dahilindeki proseslerini -proteinlerin parçalanmasını, sulu karbonların, ATP’nin sentezini ve parçalanmasını, sulu karbonların, yağların enerji kaynağına dönüşmesini- sağlayarak enerji kaynağı olarak istifade olunmasını hızlandırır. Biz bu izahlardan sonra diyebiliriz ki, organizmaların ihtiyacına bağlı olarak bu her iki (pozitif=müspet, negatif=menfi) enerji çeşidinden de yararlanmak, her zaman için mümkündür.
Sonuç itibariyle, “kozmos”ta daima mevcut olan bu enerji çeşitlerinin birbirine oranlarının bozulmasını yani müspet veya menfilerinin azalıp çoğalmasını, organizmaların “hastalanması” ile izah etmek mümkündür.
21. yüzyılın internet çağında teknik gelişmelerin bugünkü seviyesi ve gelecekteki perspektifleri bize şunu göstermektedir ki, “globalleşen; ekolojik problemlerin yükselen bir ivme gösterdiği ve bu ivmenin katlanarak arttığı, yaşlanan dünyamızdaki insan topluluklarına bütünüyle ve ayrı ayrı şahıslar seviyesinde psiko-emisyonel yüklenmelerin giderek artışı, dengelerin bozulması, insan, çevre ve sağlık sistemine yeni bakış açılarının zorunluluğunu” ortaya koymuştur.
İnsanların içinde yaşadıkları tabiatın ayrılmaz bir parçası oldukları hiç kimse tarafından reddedilmesi mümkün olmayan bir gerçektir.
Kozmik Bilimin Gayesi
Dünyamızın da içinde bulunduğu nihayetsiz kâinatın büyük bir patlama ile oluştuğu ve günümüze kadar da genişleyerek mevcudiyetini devam ettirdiği gerçeği Yaratıcı’nın “semaları ve yeri yoktan var ettiğinin” bir delilidir.
Büyük patlama sonucunda modern kozmolojinin verileri kâinatın durağan olmadığını, devamlı genişlemekte veya büzülmekte olduğunu, bunun sonucunda büyük bir enerjinin ortaya çıktığını ve hareket halindeki bu enerjinin evrenle beraber “dünyamız ve içindekileri” de etkilediğini göstermektedir.
Cansız atomlardan evrendeki bütün canlıları yaratan da “O”dur. Evrende tesadüflere yer olmadığının ve evrenin yaratılmış olduğunun delili yine kozmozdaki plan ve düzendir.
Hayat enerjisi ile yaşamak
Büyük patlama ile kozmozdaki mükemmellik evreni hayranlık verici bir hassasiyetle “yaratan”ı işaret eder. Kozmozda tespit edilebilen yaklaşık 300 milyar galaksiden biri olan ve yine yaklaşık 250 milyar yıldızdan oluşan samanyolumuzdaki 12 milyar km2 içinde yaşadığımız güneş sisteminde dünyamız da bulunmaktadır. Samanyolundaki bu küçük dünyamız kendisinin ve güneşin etrafında hızla dönerek mevsimleri oluşturup kozmoza ve dünyamıza ısı ve ışık vererek saniyede 200 km hızla güneş sistemiyle beraber kozmozda hareket ettiği halde biz bu hareketi hissetmeyiz. Kozmozda bize en yakını 500 trilyon km. uzakta olan yıldızların birbirine uzaklıkları da yaklaşık 30 trilyon km. olup ısıları eksi binler derecesindedir. Bilinen yaklaşık 2 milyon bileşimden 1.700.000’i yani % 85’i karbon atomundan oluşmuştur. Karbon, bilindiği gibi, 109 elementten birisidir. İşte modern bilim bütün bunları araştırmaktadır.
“Modern bilim”in gayesi; evreni ve içindeki bütün yaratılanları incelemek, insanlığa bunların mahiyetini, nedenini ve niçinini açıklamaktır.
“Modern bilim” içinde bir “cüz” olarak kabul edebileceğimiz “kozmik bilim”in gayesi; dünya insanlığının asrımızda kesin olarak bilinmesi gereken gerçekleri, evrenin yoktan var edilişi sonucu ortaya çıkan “enerjinin” boyutlarını “asrın idrakine” göre “ilim ve fen” noktasında izah etmektir.
Kozmik Bilim Nedir
Kozmik bilim akıl sahiplerine yeni aklını kullananlara ve düşünenlere hitap ediyor. “Kozmik Bilinç” kainat kitabını ilim ve fen noktasında okumaktır. “Kozmik Bilim” ise “Kozmik Bilinç” gözüyle bu gezegenleri güneşe, cazibe kuvvetiyle bağlayan ve onları yüzyıllardır belli bir plan, nizam, intizam içinde döndüreni, “İdare Edeni” hatırlatmak ve O’nu dikkate veren bir “Bilinç” ortaya koymaktır. Asrımızın, hem insanımız hem dünyamız için çözülemeyecek hiç bir problemi yoktur.
Kozmik Bilinç
“Kozmik bilinç” ve “felsefik görüş”ün birbirinden farkı: “Felsefeciler” kâinata bakarken hedefleri; güneşi ve ona bağlı cazibe kuvvetiyle dönen gezegenleri en ince detayına kadar incelemek, araştırmak ve yazmaktır. “Kozmik bilim” ise “kozmik bilinç” gözüyle bu gezegenleri güneşe cazibe kuvvetiyle bağlayanı ve onları yüzyıllardır belli bir plan, nizam ve intizam içinde döndüreni, “İdare Edeni” hatırlatmak, O’nu dikkate ve nazarlara veren bir “bilinç” ortaya koymaktır. O’da tektir, Vahit’tir. Herşey O’nun gücü sınırları içindedir.
Bugün birtakım aletler ve teknik uygulamalarla, Yaratıcı’nın ilmî sıfatlarının merhalelerini görme imkanı mevcuttur.
İlim adamları, kozmosun sırlarından çoğuna ulaştıklarında gördüler ki, İlahi kitaplar kozmik evrenle uyum halinde ve içinde yazılanlar ölçülerek, deneyler yapılarak ispatlanabilmektedir.
Bilim adamları dünyadaki ilahi kitaplarda bildirilen emir ve yasakları makine ile ölçmüşler ve bir seviyeye gelmişler.
Kozmik Bakış
Şakra, enerji merkezi demektir. Kozmozda 7 kat sema olduğu gibi vücudumuzda da yedi önemli enerji merkezi ve yedi hayati salgı bezi vardır. Enerjisiz fizik beden olmaz. Enerji fizik bedene yaşam verir, duygu ve ifade yolları kazandırır. Enerji evrende her zaman vardır.
Sürekli bir dönüşüm halindedir. Vücudumuz karmaşık bir enerji sistemiyle donatılmıştır. Şakralar, enerjinin çeşitli dalga boylarını enerji kanalları yoluyla insanın enerji bölgesinden, çevresinden, evrenden ve tam enerji veren yapılardan alırlar. Daha sonra bu enerjiyi fiziksel bedenin kullanacağı frekansa dönüştürürler. Aynı zamanda çevrelerine de enerji verirler. Bu sistemle insan, çevreyle, evrenle ve farklı yaratıklarla sürekli alış-veriş içinde olur.
Hastalıkların oluş nedenleri, vücudun enerjisindeki tükenme ya da genel dengesizliktir. Enerji akışı bozulduğu zaman hastalık meydana gelir. İşte bu sebeple, enerji boyutları, insandaki tıkanan şakraları açmak için önemlidir.
Günümüz insanının damar, kalp, karaciğer, prostat, yüksek tansiyon, şeker, migren gibi rahatsızlıkları acaba insandaki bu şakraların günümüz teknolojisinin olumsuz etkileriyle veya kendi ürettiğimiz olumsuzluklarla kapanıp tıkanmasından mı kaynaklanmaktadır?
Akupunktur uzmanlarına göre, bedende, 361 tane aktif olan klasik nokta vardır. Bu noktalar, her organa ait kanallar üzerinde yerleşmiştir. Bilim adamlarının araştırmalarına göre vücuttaki belirli noktalara yapılan basınçla organizmadaki bozukluklar iyileştirilebilir. Böylece organizmanın dengesi sağlanabilir. Nokta masajı “Refleks Bilimi” içinde yer alan bir yöntemdir. Bu yöntem 5000 yıl önce keşfedilmiş ve bugüne kadar değişmeden, insan sağlığını korumak amacıyla kullanılmaya başlanmıştır. Nokta masajı ile birçok hastalık ilaç kullanılmadan tedavi edilebilmektedir. Nokta masajının tedavi sahası, çok geniştir. Yan etkisi yoktur. Şlk yardım olarak uygulanabilir. Bununla beraber diğer terapi ve tıbbi tedavi yöntemleri ile birlikte uygulanabilir.
İnancın Enerjisi
İman yoluyla tedavi, bir dinî mezhebin veya ibadethanenin yetkisiyle olmaz. Yaratıcı’ya inanarak; aklımızı çeşitli metotlarla yönlendirdiğimizde organlarımızın da görevlerini kolaylaştırabiliriz.
İman kuvveti’yle ne kırılan bir bacak ne de ölmüş bir hücre diriltilemeyebilir, ancak şartlandırılarak yani “telkin” yoluyla tedaviye yardımcı olunabilir.
“Nefs” hep nakit işlere yönelik enerji oluşturup öncelikli olanlarını yürütür. İnsanlar ibadetlerini yapmakta zorlandıkları hâlde işlerine her gün giderler. Çünkü maaş alırlar. Fakat ibadetlerini ise erteleyebilirler.
İnsandaki içgüdüsel sesler ve şartlanma bizi akıl sesinden uzak tutar. Bu da bizi yeni bir inanca, arayışa ve bilimi zorlayarak yeni buluşlara ve görüşlere doğru yönlendirir. İnancın enerjisi bize bu yolla yeni ufuklar açabilir. Akıl sesi kurallı dengeleyicidir. Vicdan içgüdüsel bir sestir ve inançtır. Bir “enerji”dir.
Çünkü insan ruhu “yaratılış gereği” olmasını istediği bir şeye yürekten inanmaya hazırdır.
İnsanın üfürükçü, hipnozcu ve kırık-çıkıkçı gibi, metot üreten pek çok kişiyi arayıp bulması, deneye dayanmayan metotlara itibar etmesi de bu düşünceden kaynaklanmaktadır.
İnsanın düşünceyle oluşturduğu “korku ve neşe” bir arada bulunamaz.
Korku, “asit-karbonlu hava gibidir; aklı ve ruhu zehirler, bazen ölümlere bile sebep olabilir” denilmiştir.
Savaşlarda büyük kahramanlıklar gösteren nice kadın ve erkeğin küçücük böceklerden veya farelerden korkması “düşüncelerin etkisiyle beyinlere nakşedilen korkudandır.”
Hayatımızdaki geri dönüşü olmayan hataları unutarak beynimizdeki “menfi enerjiler”den kurtulmalıyız.
Düşüncenin Enerjisi
“İnsanlar” cüz’i iradeleriyle gelecekteki mutluluklarını veya mutsuzluklarını, yani sonuç itibariyle “kader”lerini kendileri belirler.
“İnsan” diğer yaratılanlardan farklı olarak “düşüncesiyle” gideceği yolu “cüz’i iradesi”yle belirleyecek ama yaratılış gereği bu bir tesadüf sonucu oluşmayacak. Sonuçta “Yaratıcı”nın gösterdiği yolda hareket ederek ortaya çıkan “kader”ini yaşayacaktır. Düşünce, dünyadaki bütün kuralların yönlendiricisi olarak görülmelidir.
Hiç düşündünüz mü kozmozdaki ölçü ve kusursuzluğu? İnsanın ve onu besleyen bitkilerin şuursuz çamurdan meydana geldiklerini, meyvelerin kabuklarının, hayvanların tüy ve derilerinin koruyucu bir ambalaj olarak yaratıldığını. Havanın uçmak, denizin yüzmek, karanınsa ayakta durmak için ihdas edildiğini. Bütün bunların ve herşeyin bir anda bir “afet”le kaybedilebileceğini, herşeyin ölümle son bulabileceğini ve yaratıcının bütün bunları yapabilecek tek güç olduğunu düşündünüz mü?
Düşünceler ilahi kurallar istikametinde yeşerir ve geliştirilirse; problem üretici değil, çözücü, yüksek karakterde ve seviyede insanlar yetişir.
İnsanlar doğru düşünmek için yanlış düşünceleri beyinlerinden atarak saf zihinlerle “büyük işler” başarabilirler.
Uzun araştırma ve deneyler sonucunda “beynin ürettiği düşüncenin elektrik akımlarına benzeyen etkiler gösterdiği ve bu etkilerin canlı maddelerin eczalarında zaman zaman değişkenlik göstererek müsbetten menfiye veya menfiden müsbete geçtikleri tespit edilmiştir.”
Algılayıp gördüğünüz kadar düşünürseniz hayvandan farksız olursunuz. Amaç düşüncenizin gücüyle görebilme, sınırları zorlama, gördüğünüzü araştırarak “düşüncenin enerjisi”nden istifade etme, “kozmik bilinç”e erişmeye cehd etme ve “insan” olduğunu anlamaktır.
İiddetli ve kötü düşünceli heyecanların hayat sisteminde zararlı ve çok tehlikeli kimyasal oluşumlar meydana getirdiğini ve bu maddelerin bedenin her tarafına çeşitli yollarla yayıldığını görebileceğimiz gibi; güzel, hoş ve neşeli heyecanların bedendeki enerji hücrelerini tahrik ederek faydalı kimyasal maddelerin bedene yayılmasını sağladıkları görülmüştür.
Bu da “müsbet düşünce”nin insan bedenindeki etkisini ilmî olarak ispatlamaktadır. Burada “inanmak” yani “düşüncenin gücü” insanların inancı ile ilgili olmayıp sadece bir düşünce boyutudur.
Bunu biz âniden gelen heyecanlarla, yani beyinde oluşan düşünceyle mekanizmanın şoka girmesi sonucunda -ki bu bazen korkudan bazen de sevinçten olabilmektedir- bedende beklenmedik değişiklikler olmasından görebilmekteyiz. Kimileri bunu “kalp krizinden ölüm” diye yorumlamaktadır. Bazen arabaya binerken veya kapıda, bazen ise bir kişi veya maddeye değdiğimizde bir elektrik çarpması olur. İşte bu sizin her an bedeninizde olan bir “enerji”dir. Bunun mutlaka bir yolla topraklanıp bedenden atılması gereklidir. Düşüncenin gücü burada ortaya çıkmaktadır. “Düşünce gücü”nü O’ndan alıp O’nu dikkate vermeli. Yani her zaman belki bilmeyerek kullandığımız, tesadüfen, ben ne şanslıyım, ben ne akıllıyım, yağmur yağıyor, güneş tutuldu vs. gibi düşünceler insandaki iman duygusunun zayıflığına ve şuur sahiplerinin düşüncesizliğine, düşüncenin güçsüzlüğüne işarettir. Herşeyin O’nun “ol” demesi ile olduğunu düşünmeyi unutmamalıdır. “Düşüncenin gücü”, yorumlayanına göre değişebilmektedir.
Çevrenin Enerjisi
Beden; çevredeki enerji ile devamlı bağlantı halindedir. İnsan bedeni sadece yiyeceklerden enerji almaz. Çevreyle devamlı alışveriş halindedir.
Çevrenin de beden üzerinde etkisi vardır. Çevrede şayet olumlu etkenler mevcutsa bedende pozitif, değilse negatif enerji yüklenir.
Açık bir havanın, güzel görüntülerin, mutlu insanların üzerimizde olumlu etkileri vardır. Puslu veya kapalı havalar, depresif kişiler bize negatif tesir ederler.
Çevremizdeki enerjiye her birimiz ayrı bir tepki gösteririz. Enerji yüklü insan olumsuz etkileri daha kolay püskürtür.
(Ahmet Maranki)
Google Plus ile Paylaş

Hakkımda gizemekib

Kısa hakkımda yazınızı, panelde bu satırı aratarak buraya yazabilirsiniz.
    Blogger Yorumları

0 yorum:

Yorum Gönder